‘Riskli yer kararı Antakya için yeni riskler getiriyor’
6 Şubat depremlerinin ardından bölgede yeniden imar çalışmaları başladı. Ancak daha önce “” ilan edilen bölgelerde kentsel dönüşüm olarak yürütülen İstanbul Sulukule veya Diyarbakır Sur bölgesi projeleri gibi bu çalışmaların orada yaşayanların taleplerinden çok başka bir şehrin inşasına yönelik olup olmadığı tartışılıyor. riskli alanlar” hükümet tarafından.
Bir gün yazarı Bahadır Özgür, depremin ardından “seferberlik” yerine olağanüstü hal ilanının bu şüpheleri doğruladığını belirtti. Depremin bir güvenlik sorunu olarak yaftalanmasının, “Deprem bölgesinde ne yapılacağını kimseye anlatmak zorunda değiliz” anlayışıyla ilgili olduğunu belirten Özgür, “İmarla ilgili tüm düzenlemeler askıya alındı. Şu anki hukuk rejimi de geçerli değil.Üstelik bu kararın asıl dayanağı Cumhurbaşkanı’dır.”Deprem bölgesi olmayan alanlarda ani kamulaştırma kararları peş peşe verildi” diye yazdı.
Antakya’nın tarihi merkezinin de içinde bulunduğu 307 hektarlık alanın 5 Nisan’da ‘riskli bölge’ haline getirildiğini kaydeden Özgür, Antakyalıların zorla sürülmeyeceğini ancak yeni yapılan Antakya’nın Antakya olmayabileceğini ifade etti. Antakya’nın kabul edebileceği.
Özgür’ün “Antakya’da özel bir hakimiyet kuruluyor” başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:
“Listenin tamamına baktığınız zaman bunların beyin sarsıntısının yaralarını sarmaya yönelik kararlar ve uygulamalar olduğunu söylemek mümkün mü?
Mimarlar Odası İstanbul Büyükşehir Şube Başkanı Esin Köymen, bunun böyle olmadığını söylüyor. Geçtiğimiz günlerde Oda’dan bir çalışma grubu kültür varlıklarını, moloz yığınlarını, süreksiz sığınakları ve yeni konutların yapılacağı alanları incelemek üzere bölgeye gitti. Yeni bir rapor hazırlıyorlar. Şimdi rapor bitmedi ama Köymen sorunun cevabını net bir şekilde veriyor: ‘Coğrafyanın bir bölümünde özel bir hakimiyet alanı kuruluyor. Ve mekansal olarak hepsini birbirine benzetmeye çalışıyorlar.’
Koymen, nihai kararla birlikte Antakya’nın büyük bölümünün kapatılacağını ve orada nelerin nasıl yapıldığını görmenin mümkün olmayacağının altını çiziyor. ‘Riskli bölge’ ilan edilen kısmın Antakya ile Antakya’yı birbirinden ayıran tarihi dokusu ağır bir bölge olması İstanbul’da Sulukule’yi, Diyarbakır’da Sur’u akla getiriyor. Bu nedenle Antakyalılar muhtemelen zorlanmayacaklar ama öyle bir Antakya kurulabilir ki, Antakya’nın benimseyip kabul edebileceği bir Antakya olmayabilir. ‘Zorla olmaz’ dedik ama eldeki kararlar ‘zor kullanma’ yetkisini iktidar tekeline verdi.
Her özel mülkün kamulaştırılabileceğini ve her kamu malının yönetmelikle özelleştirilebileceğini belirten Köymen, bunu Malatya Battalgazi’de yaptıklarını belirtiyor. Hidayet ve Hanımın Çiftliği mahallelerinde köylülerin evleri alınmış ve başka bir yere ev yapılacağı söylenmiştir. Köymen, ‘yenileme kararı’ alınması durumunda tam adının ‘mülkiyet değişikliği’ olacağını belirtiyor.
Adıyaman ve Maraş’ta yeniden ekilen tarım alanlarında yeni evler yapılıyor.
Bütün sorun şu soru üzerine kurulu: Eğitim, sağlık, sosyal yaşam vs. için en az 3 yıl daha çadır ve konteynır kurallarında kalmak zorunda kalan insanlar için. ihtiyaçlarını karşılayabilecek ve hayatlarını biraz daha normal hale getirebilecek prefabrik vb. Süreksiz konut alanlarına öncelik verilmesi gerektiğinde hızlı bir şekilde inşaat faaliyetine geçilmesinin gereği nedir?
İktidarın tezi hızla konut yapmak ama Köymen, açıklanan konutların birçoğunun yeni proje olmadığını, seçim yatırımı olarak deprem öncesi açıklanan ‘sosyal konut projesi’ için düşünülen TOKİ konutları olduğunu söylüyor. Propaganda olarak her zaman hafriyat kamyonları ve moloz dökümü sahnelerini halka izletmeye çalışan iktidarın yeni konut alanı olarak belirlediği yerlere baktığımızda seçimin ‘insan ihtiyaçları’ olmadığını söylemek gerekiyor. Köymen, Adıyaman ve Malatya’da ekili tarım alanlarının temellerinin atıldığını ve buranın sistemsiz bir şekilde kazıldığını gördüklerini anlatıyor. Deprem öncesi inşaat konusunda itiraz ettiklerini aynen yapıyorlar.” (HABER MERKEZİ)